Bir hatıra ile başlamak istiyorum. Ben on on bir yaşında iken öğle vakti sokakta arkadaşlarla oynarken büyük babam rahmetli H. Ahmet Güler, sokaktan geçiyordu, beni görünce baktı ve “Gel benimle...” deyip yürümeye devam etti. Artık ardı sıra gitmemek mümkün değildi; hem sevgi ve saygımızdan onu kırmak istemezdik hem de “gölgesi ağırdı” çekinirdik. Çarşıdan alış veriş yapacağını ve çok sürmeyeceğini düşünerek “Ben geliyom döller, yerime kimseyi almayın haa!” diyerek düştüm peşine Ulu Caminin önünden geçip çarşıya çıktık, bugünkü Dulkadiroğlu Caddesi’nde ilerleyip Malatya Caddesi’ne çıkarak Çiçek tarafına yürümeye başladık. Artık nereye gittiğimizi kestiremiyordum.
Saraykent tarafına ayrılan kavşağın oldu yerde veya belki 30 metre daha ileride sağ tarafta, tek katlı bir ev vardı. Bahçesini geçip açık kapısının önünde durduk. Evin önünde her halde güneşlenmeleri için küpler, testiler sıralanmıştı. On on beş saniye içinde gözlüklü, orta yaşlı, bir amca geldi. Dedemle selamlaştılar. Dedem isteğini söyledi:
‒ Bana suyu iyi serinletecek bir testi verir misin?
Adam da geri dönüp testilere bakınırken cevap verdi:
‒ Hay hay Hacı Ahmet Efendi...
Büyükçe birini seçti. Büyük babam parasını verdi. Ben taşıyacağıma göre kulpundan tutup kaldırdım, epeyce ağırdı. Vedalaştılar ve dönüşe geçtik.
O zamanlar Elbistan’da elektrik yoktu. Yazın sıcağında soğuk su içmek isteyenler ya testi içinde ya da su küpü içinde bekleterek serinletirdi.
Birlikte Çarşı Camiinin önüne kadar geldik. Büyük babam “Ben mesaiye yetişeyim” diyerek hızını artırdı. Ben de yorulmuş, adeta kollarım sünmüş, testi yer seviyesinden ancak iki parmak yukarıda yürürken, Köşkerler çarşısından az sonra Manakların iş hanının altında Üç El Ekmek Fabrikasına yaklaştım. Her yer toprak olmasına rağmen onun önüne beton kaldırım yapılmıştı. Yani yerden yüksekti. Ben hesaplayamamış olacağım ki testinin altı “Tannn” değmesin mi? Kulpu ile yarıdan fazlası elimde kaldı, gerisi kırılıp döküldü. Elli metre kadar ilerlemiş olan büyük babam ya kırılma sesini duyması üzerine ya da rastgele bakınca durumu gördü. Kızdı:
‒ Niye dikkat etmiyorsun?
‒ Kaldırıma çarptı... (yani suç testide demiş oluyorum)
‒ Git yenisini al, ben onunla konuşurum.
Dönüp gittim. Dükkâna varınca adamcağız beni görür görmez tahmin etti:
‒ Kırdın elleham?
‒ Evet. Kaldırıma değdi, değer değmez de kırıldı. Dedem yenisini versin, ben gelir konuşurum dedi.
Adamcağız döndü içeriden bir başka testi getirdi ve uzattı bana:
‒ Al oğlum, dikkat et bunu da gırma. Dedene selam söyle bu benden hedaye olsun...
Alıp daha çok dikkat ederek eve kadar getirdim. Fakat o amcanın kırılması ile kendisinin hiç alakası olmadığı halde yeni bir testiyi hediye etmesi ne kadar incelik, ne kadar insancıl bir tavırdı. Bugün bile testi, küp lafı geçse aklıma (Allah rahmet eylesin) o amca düşer.
Çocukluğumuzdan bugüne kadar Ahmet Karaca Bey Caddesi ile Malatya Caddesi’nin birleştiği yerin doğu tarafında kalan bölgeye “Küpçüler Mahallesi” denir. Bugün bile bir tarif yapacak olsak, -tabii ki o dönemi bilenlere- o bölgeyi aynı isimle anarız. Nedeni oralardaki toprak evlerin alt katının caddeye bakan taraflarına açılan dükkânlarda küp satılması ve küp yapanların bir kısmının evlerinin oralarda olması idi. O yıllarda aynı mesleği yapan esnaflar birbirine yakın hatta bitişik dükkanlarda iş yaparlar, ahali de ona göre isim verirdi; “Marangozlar Çarşısı, Terziler Bedesteni, Demirciler Çarşısı, Dokumacılar Sokağı...” gibi.. Bir tek Kuyumcular Çarşısı bugünlere gelebilmişti, o da dağıldı dağılacak. Bu anlayışla “Küpçüler Mahallesi” denilmiş olmalı... Şimdi orada bir Küpçüler Sokağı vardır. Aileden Durdu Kilitçioğlu’nun buralarda uzun yıllar Küpçülük yapmaya devam etmesinden dolayı sokağa bu isim verilmiştir.
Merak bu ya “Acaba Elbistan’da Küpçülük ne zaman başladı, ilk küpçüler biliniyor mu, biliniyorsa kimlerdir...” diye araştırmaya başladım. Bir vesile soyadlarının Kilitçioğlu olduğu halde aradığım küpçülerin çocukları olduğunu öğrendiğim Yakup ve ağabeyi Mustafa Kilitçioğlu ile irtibata geçtim; sağ olsunlar bilgilerini ve hatta ellerindeki fotoğrafları aktardılar. Bu aileden başka küp yapan yokmuş. Küpçü olarak bilinen Küpçü Şevket, Sıçan Hacı lakaplı bir esnaf ve Arabacı Toro, Antep’ten ve Nevşehir Avanos’tan küp getirip satarlarmış.
&
Aşağı caminin karşısındaki sokağa Elbistan belediyesinin “Kilitçioğlu Sokağı” adının verilmesi Maraş’tan gelen tüm sülalenin buraya yerleşmesi ve soyadlarının Kilitçioğlu olmasından dolayıdır.
Şu noktaya da dikkat çekmek isterim: Elbistan’da soyadları (Kilitçioğlu) ve yaptıkları meslekleri (Küpçülük) iki ayrı sokağa isim olarak verilen başka aile var mı ben bilmiyorum.
Küpçüler Sülalesi, 1800’lü yılların başında Kahramanmaraş’tan Elbistan’a göçerler. Aşağı caminin karşısında şimdiki ismiyle Kilitçioğlu sokağının çevresine yerleşirler. Oğulları Mustafa Bey, Erfelan Hanım’la evlenir. Bu evlilikten 01.07.1859 tarihinde oğulları Duran Efendi dünyaya gelir. Duran Efendi büyüyünce aşağı caminin karşısındaki sokağın karşısına Kilitçi dükkânı açar. Kilit yapar, tamir eder. Vakti gelince de evlenir. Bu evliliğinden Durdu, Habibe, Elif, Hacı Mustafa, Hüseyin isminde 5 çocuğu olur.
Kilitçi Duran Efendi soyadı kanunu çıkınca “Kilitçioğlu” soyadını alır. Bu soyadını almasının nedeni de hem babasının hem de dedesinin kilit işiyle iştigal etmesidir. Kilitçi Duran, 04.03.1938 tarihinde vefat eder. Çocukları baba mesleğini öğrenmediklerinden aç ve perişan kalıyorlar. En büyük oğul olan Durdu Kilitçioğlu bir gün camide uyuya kalıyor. Rüyasında kendini Küp yaparken görüyor. Uyanınca eve geliyor, kardeşi Hüseyin’i çağırıyor. Rüyada gördüğü tezgâhı yaptıracak paraları olmadığından ellerindeki malzemelerle bir şeyler yapmayı hedefliyorlar ve evdeki büyük yemek sinisini tezgâhın alt tekeri, çorba içtikleri tepsiyi de üst teker yaparak ilk küp tezgâhını kuruyorlar. Çamuru Hüseyin yoğuruyor, Durdu da tezgâhta o çamurla küp yapmak için tabiri caizse ecel terleri döküyor. Bir türlü beceremiyor... Bu arada Darende ve çevresinde yaşayan Ermeniler grup grup Elbistan’a getirilip toplanıyor. Bu Ermenilerden biri Durdu ve Hüseyin’in küp yapma çabalarını evin havuzunda uzun uzun seyrediyor. Sonra yanlarına geliyor. Selam veriyor “Ben de Darende’de Küpçülük yapıyordum. Size yardım etmek isterim...” diyor ve Durdu ile Hüseyin’in şaşırtacak sözler söylüyor:
‒ Benim biraz param var, gittiğim yerde geçmez. Size bir iyilik yapayım da arkamdan bana dua edin.
İki kardeşi Çarşı Camiinin karşısındaki bir nacara/marangoza götürüyor. Tarif ederek bir tezgâh yaptırıyor. Tezgâh kurulduktan sonra küp yapmayı Durdu ile Hüseyin’e öğretiyor. Kerpiçten, küpleri pişirmek için bir de fırın yaptırıyor. Yetmiyor, bu fırında kullanmak için 8-10 eşek yükü odun getirtiyor. Küpler yapıldıktan sonra onlara nasıl pişirileceğini de öğretiyor.
Durdu Kilitçioğlu tahminen 1958’li yıllarda felç geçirince mesleği bırakıyor. Küpçü Hüseyin de 1969 yılında kaza geçirip sol omuz kemiği kırılınca iyileşene kadar. Durdu’nun oğlu Ahmet Duran yardım etti ve aile 1972 yılında Adana’ya taşınınca Elbistan’da Küp yapma işi/ Küpçülük de biter.
(Buraya kadar bilgiler Mustafa Kilitçioğlu’ndan alınmıştır. A.B.)
KÜPÜN YAPILIŞI
Yakup Kilitçioğlu’ndan dinleyelim: İki at arabası kırmızı toprak, Bir at arabası ince kum kumla toprak karıştırılır ve ince erkekten geçirilir. Bizim evin bir odasının zemini bir metre kadar çukur yapılmıştı. Kum ve toprak elendikten sonra oraya dökülürdü. Rahmetli babam sabah namazına gitmeden hortumu çeşmeye takar toprağın bir tarafına bırakırdı. Namazdan geldiğinde yerini değiştirirdi. Kahvaltıyı yapana kadar su akardı sonra mahalledeki abilerimiz ve arkadaşlarımız gelirlerdi, onlarla birlikte tepelerdik; ta ki iyice çamur olana kadar.. Sonra küreklerle büyüklerimiz çamurun yürütüldüğü odanın ortasına gübre gibi yığarlardı. İki ucunda tahta olan testere gibi kullanılan tahtalara inşaat teli bağlanılırdı. Onunla iki kişi birden testere gibi çamuru keserlerdi. Mehmet Mustafa abim Terzi Hanifi’nin babası amcamın oğlu rahmetli Ahmet Duran Kilitçioğlu FİTİL yapardı. Kesilen çamuru rahmetli babam da Ahmet Duran abimde yardımlaşarak önce küpün saksısını yaparlardı, kuruduktan sonra kesilen çamurlardan yapılan fitilleri saksının üstüne işleyip uzatarak su küpü, turşu küpü, su testisi, kumbara, vazo gibi şeyler yaparlardı.
Malatya Caddesinin rahmetli Kirik Ali Rıza’nın evinin yanında evimiz vardı. Önünde de kubbe gibi fırınımız vardı. Tabandan küpler büyükten küçüğe doğru dizilerdi. Ertesi günü öğlen namazında yakmaya başlarlardı, yatsı namazına kadar hiç durmadan yakılır, odun atılırdı.
Oyunlar oynardık. Çok zevkli olurdu. Mahallede kadınlı-erkekli herkes bizim evin önünde toplanırdı; çaylar içilir, peçiçler, saklambaçlar, minavaralar oynanırdı, hocam. Bunu yazarken inanın çok duygulandım. Bizim sülaleden başka küpçü yoktu. Küpçü Durdu amcam olur, Küpçü Hüseyin babam olur, Küpçü Ahmet Duran amcamın oğlu olur. Bizim yaptığımız küpleri veya Kayseri’den yeşil küp getirip satan Burunsuz Şevket derlerdi, Toro dayı vardı, Sıçan Hacı vardı, bir de Hacı emmim vardı; bunlar yapmazlardı. Bu ismini yazdıklarımın hepsi rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yatsınlar inşallah.
Hocam Malatya Caddesi şahinler oteli yanında Küpçüler Sokağı var; ilk küpün yapıldığı yerdir orası. Rahmetli Durdu emmimin evinin olduğu ve rahmetli Berber Bahittin’in oturduğu sokak da Kilitçioğlu Sokağı’dır; rahmetli Hacı emminin oturduğu sokak. Biz Maraş’tan gelsek de aslında Elbistan’ın yerlisiyiz, kökümüz Beyazıtlardan gelmedir. (Bilgiler Yakup Kilitçioğlu’ndan)
Ben bilgileri ve fotoğrafları veren Mustafa ve Yakup Kilitçioğlu kardeşlere teşekkür ederim. (Arif Bilgin)
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Yakup Kilitcioglu. Rah - Sevgili hocam rabbim saglik sihhatler versin bilgin ailesine yaziyi okurken taa o yillara getdim cocuklugumu yasiyorum okudukca allah razi olsun sizde olmasa niz elbistanin degerlerini takip edemiyoruz. Kalemine yuregine sahlik
Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.