Bu başlıkla; insanları aldatmak için kavramların nasıl manipüle edildiğinden hareketle, son dört haftadır “ALLAH”, “ADÂLET”, “DEMOKRASİ” ve “ÖZGÜRLÜK” kavramlarının üzerinde önemle durmuş ve bu kavramları analiz etmeye çalışmıştık. Bu haftaki yazımızda da; “çağdaşlık” kavramı üzerinde durarak, bu kavramı analiz etmeye çalışacağız.
ÇAĞDAŞLIK:
İnsanların, özellikle de gençlerin en çok aldatıldığı kavramlardan bir tanesi de çağdaşlık kavramıdır. Diğer kavramlarda olduğu gibi, bu kavramın da içi boşaltılarak bir takım çevrelerin işine yarayacak şekilde anlamlar yüklenerek kullanılan bir kavramdır, çağdaşlık kavramı.
Kavram; ülkemizde tamamen ideolojik, politik ve yaşam biçimlerine kurban edilerek, salt bu argümanlarla kullanılmaktadır. Tabiatıyla bu argümanların arka plânında da; ulusal ve uluslararası güç odaklarının, kitlelerden gizlenen nice suflî emelleri yatmaktadır. Bunlar; ideolojik ve politik olabileceği gibi, ekonomik maksatlı da olabilir. Bu güç odakları gerçek emellerini kitlelerden gizleyerek; gerek siyasî, gerekse ekonomik olarak güç ve iktidar devşirmek için, çağdaşlık kavramını manipüle ederek yoğun bir şekilde kullanırlar.
Aslında kitlelere algı operasyonu çekilmektedir ama, ne yazıktır ki; insanların çoğu bunun farkında bile değildirler. Çünkü bunu yapanlar, algı operasyonlarında son derece profesyoneldirler. İşin ilginç tarafı, algı operasyonlarına muhatap olan kitleler de sanki buna gönüllü gibidirler. Sanki bunu kabullenmeye dünden razılar ve hazırlar. Zâten, kitlelerin çoğunluğu mümeyyiz bir akla sahip olmadıkları için, başka bir deyişle akıllarını kullanmada pek mahir olamadıkları için, onların kurmuş oldukları bu tuzağa kolaylıkla düşmektedirler.
Şurası unutulmasın ki; mazlumlar, saflar, iyi niyetliler, aklını kullanamayanlar ve sorgulamadan her şeyi peşinen kabul edenler olmasa; ideolojik, teolojik, politik ve ekonomik saltanatlar yeryüzünde nasıl kurulacak, nasıl inşa edilecek ve nasıl ayakta kalacaklar ki!.. Yine unutulmasın ki; sultanlar, kendilerine gönüllü olarak omuz ve baş veren “mazlumlar” olmasa idi; bu omuzlara ve başlara basmadan saltanatlarını nasıl inşa edebileceklerdi ki!..
Hiç unutmuyorum; 1990’lı yıllardaki 28 Şubat sürecinde, o zamanki hükümeti zor durumda bırakarak düşürmek maksadıyla Ankara’daki bir spor salonunda tertip edilen bir konserde, zamanın cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in huzurunda senfoni* icra edilmişti. Senfoni icra edildikten sonra, Sayın Demirel ayağa kalkarak salonu hınca hınç dolduran kalabalığa dönerek, elindeki melon şapkasıyla dört bir tarafına; “- İşte Çağdaş Türkiye! İşte Çağdaş Türkiye!” diye bağırarak salondakileri selâmlıyordu. Salondaki kalabalıklar kendinden geçmiş vaziyette, onlar da aynı tempoyla koroya dâhil oluyorlardı…
İlginç bir sahne ve ilginç bir enstantane idi. Ülke bilimde ve teknolojide geri kalmış, ekonomik ve siyasi istikrar kaybolmuş, adâlet yok olmuş, vesâyet odakları alabildiğine milletin hukukuna musallat olmuş; kimin umurunda idi ki!.. Var mı yok mu; “senfoni!”. Senfoni ile ikna edilmiş kitleler ve senfoni ile inşa edilmiş “Çağdaş Türkiye!..”. Nasıl, beğendiniz mi?
İşte kardeşlerim! Kavramların içi boşaltılarak kitleler böyle manipüle ediliyor, uyutuluyor ve aldatılıyor. Gerçeklerin, hakikatlerin, her konuda bizi yakan ortak sorunların üzerleri örtülerek; yapay, sanal gündem ve kavramlar oluşturularak ve bunlar da gerektiğinde konjonktürel olarak devreye sokularak bizi birbirimize düşürüyorlar, ayrıştırıyorlar, bölüyorlar ve yönetiyorlar.
Meselâ, yaşam biçimi üzerinden bir örnek vererek çağdaşlık kavramıyla bir korelasyon kurayım. Modernist bir yaşam felsefesine sahip olan genç, uluslararası hamburger zinciriyle meşhur bir restauranta giderek bir hamburger yiyip üzerine de buz gibi bir cola içince; dışarı çıktığında kendisini öylesine çağdaşlaşmış olarak görüyor ki, sormayın gitsin!.. Aklı bir karış havada!.. Artık umurunda mı dünya? Çağdaş oldu ya!.. Aynı Orhan Veli Kanık’ın dediği gibi; “- Bir elinde cımbız bir elinde ayna; umurunda mı dünya!”...
Bu algı yanılgısı diğer konularda da böyle. Müzikte böyle, giyimde-kuşamda böyle, eğlencede böyle. Çünkü vahşi kapitalizm, modern dünyada gençlere reklamlar ve benzeri yollarla öylesine algı operasyonları çekiyor ki; istisnalar hariç olmak üzere gençlerin çoğu maalesef neyin doğru neyin yanlış, neyin faydalı neyin zararlı olduğunu ayırt dahi edemiyor, hatta ayırt etmeyi akıllarına bile getiremiyorlar. Zihinleri o kadar boş şeylerle meşgûl ediliyor ki; bunları düşünmeye zaman dahi bulamıyorlar.
Halbuki; biraz üzerinde düşünseler ve araştırma yapsalar, hamburger ve kolanın kendi sağlıklarına ne kadar zararlı olduğunu anlayacaklardır. Meselâ; içecek olarak kolanın yerine süt, ayran, doğal meyve suyu, şalgam suyu gibi yerli içeceklerimizi içseler, sağlıklarına ne kadar faydalı olduğunu da göreceklerdir. Ama algı operasyonları ve reklamlar, gerçekleri ve doğruları gençlerin zihinlerinde maalesef tersyüz ediyor.
Çağdaşlık kavramının gerçek anlamına gelecek olursak: Etimolojik olarak çağdaşlık; aynı çağda yaşayanlar demektir. Bu mânada, aynı zaman diliminde yaşayan bütün insanlar birbirlerinin çağdaşıdırlar. Meselâ; aynı anneden doğanların karındaş (kardeş), aynı sırrı paylaşanların sırdaş, aynı yolda yürüyenlerin de yoldaş olduğu gibi…
Epistemolojik olarak çağdaşlık ise; teknolojide bilimsel bilginin kullanılarak insanların yaşamlarını kolaylaştırmak için üretilen her türlü âlet-edevat, makine-teçhizat nokta-i nazarından kalkınmış, ileriye gitmiş ülkelerin seviyesine çıkmak; insan hakları bağlamında ise; din, dil, ırk, cinsiyet, siyasi görüş ve felsefi düşünce ayırımı gözetmeksizin herkesi üreme, yaşama, düşünme, inanma, eğitim alma, çalışma, seyahat etme, mülk edinme gibi temel insan haklarından ayırım yapmadan adâletli biçimde yararlandırmak demektir.
İşte; bütün bunları yapan ve gerçekleştiren kişiler, yöneticiler, toplumlar, ülkeler ve devletler çağdaş; yapamayan ve gerçekleştiremeyenler ise; adları, sanları, ünvanları, mevkileri, makamları, statüleri, yönetim anlayış ve biçimleri, yedikleri-içtikleri, giyimleri-kuşamları, zevkleri, yaşam felsefeleri ve tarzları, dünya görüşleri ve siyasi düşünceleri, dînî inanışları ve algıları ne olursa olsun, bana göre çağdışıdırlar.
Yoksa; öyle yeme-içme, giyim-kuşam, senfoni dinleme ve “ben çağdaşım, ben çağdaşım!” gibi nutuklar atarak ucuz yoldan “çağdaş” olunmuyormuş demek ki!..
05 Eylül 2020
İlhan AKAR
*Yanlış anlaşılmasın, müziğin dili evrenseldir. Yeri geldiğinde senfoni de dâhil, isteyen istediği her türlü müziği rahatlıkla dinleyebilir. Burada vurgulanmak istenen şey; bir müzik terimi olan “senfoni” kavramının içinin boşaltılarak, yerine bir takım ideolojik ve politik anlamlar yüklemek suretiyle ve dahi dayatmacı bir anlayışla, aynı zamanda da bir takım siyâsî amaçlarla kitlelerin nasıl manipüle edilmek istendiğini belirtmek içindir.
NOT: Haftaya devam edecek…
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.