Kümbet mahallesi sakinlerin ‘Vazalak Bekdeş’ namıyla anılan rahmetli Bektaş Özcan, daha çok bahçesine yaptırdığı evinde yaşayan, hoş sohbet, espriyi seven ve nüktedan birisi idi. Hatice teyzemin de kayınbabası olduğu için görüşme imkânımız olurdu.
Böbreklerinin ağrıdığı, idrarında yanma hissettiği günlerden sonra eşi Naime Hanım’a dert yanar:
‒ Bahale gı, epeydir booreklerim aarıyor gene, daş var elleham…
Naime Hanım:
‒ Ula herif, ya sen get ya da hep gedek Aşşa içmeye… Acı su iç baam, belki düşer…
Kararlaştırırlar ve o tarafa geden ciplerden biriyle giderler. O zamanlar şimdiki belediye otel, özel oteller ve betonarme binaların hiç biri yoktur. İçme mevsimi geldiğinde oralarda evden çok hayma (ağaç, bez, çalı çırpıdan yapılmış iğreti odacıklar) vardı. Maddi durumu iyi olanlar, kerpiçten yapılmış odalardan; iyi olmayanlar da bu haymalardan kiralardı. Sahiplerinden izin alarak, çadır kuranlara da rastlanırdı.
Hayma olup da dört tarafına gerilmiş bez ile oluşturulmuş üstü açık tek odacık. Onun iki tarafında da öteki haymalar diziliydi. Birini bir aile kiralayıp otururdu yanındakini bir başka aile; aralarında sadece ince bir bez geriliydi. “Kele anam beyle de icat mı olur? Neetsen duyulur, konuşsan duyulur, yisen duyulur, ossursan duyulur…” diye çok eleştirilirdi; amma çaresizlik…
Neyse Bektaş amcalar gelip yerleşirler. Yerleştirecek de pek bir şey olmazdı. Bir iki yatak, bir kilim, bir tencere, bir çaydanlık, bir küçük leğen ve iki üç tabak ile iki üç bardak…
Bektaş amca, ilk fırsatta eline bir sürahi ile bir bardak alıp acı suyun başına gider. Üzeri kapatılmış, tepesinde bir delik olan kuyunun yanındaki oluktan acı su akardı. Sıraya girer doldururlardı. O da bardağını doldurup içmiş sonra sürahisini doldurup kenara çekilmiş.
O kuyunun tepesindeki delikten çıkan havayı kendine güvenen koklardı da keskinliğinden anında burnunun direği sızladığı gibi gözlerinden yaş boşanırdı. Hatta o zaman acı suyu içince de öyle olurdu; son yıllarda hörfü kalmayık elleham…
İçmeye gidince o sudan bol bol içeceksin. İçmezsen, böbreğindeki taşın düşmez. Sonra niye geldin buraya; acı su içmek için. O zaman içeceksin. Aç karnına, tok karnına günde beş altı litreyi bitireceksin. Yürüyecek, dağa çıkacak, sonra gene içeceksin. Canın su istemiyorsa tatlı yiyeceksin vücuduna su isteteceksin sonra gene içeceksin… Yaa şimdi anlaşıldı mı içmelerde neden bol bol tatlıcı olur!
Bektaş amca da şifa bulmak için içtikçe içmiş.
İçtikçe böbrekler çalışır ve bir zaman sonra acı suyu içmek ile idrarınızı dışarı dökmek sizin birinci meşgaleniz olur.
Su bu; üstelik acı su.. Çeşmede durduğu gibi durmayan, inanılmaz bir hızla hazmedilen bir su. Bir müddet sonra sıkıştırmaya başlayan Bektaş amca bir hela bulup gitmiş ve çıkarken de bekleyene ‘küçük abdest’ için belirlenen 25 kuruş (büyük abdest elli kuruşmuş) ücreti vermiş.
Acı suyu içmeye devam ettiğinden, az sonra gene sıkışmış, gidip helada rahatlamış ve çıkarken 25 kuruş vermiş. Yarım saat sonra gene sıkışmış gidip rahatlamış ve çıkarken 25 kuruş vermiş. Yarım saat sonra bir daha, 20 dakika sonra bir da… “Elleham ıcık pahılca olan” Bektaş amcanın helaya taşınmaktan çok, bekleyene 25 kuruşları vermek zoruna gitmeye başlamış.
Son gittiğinde, işini bitirip para vermeden biraz da ‘şeyle görünmeden’ geçmek istemiş; ama (hemen her Celali gibi, (ş)’leri (s) olarak söyleyen) bekleyenin azarlar gibi sesini duymuş:
‒ Nireye gaardesim, seettiiğin paraşını verşene!
Bektaş amca, ıcık suçlu ıcık da haklı gibi cevap vermiş:
‒ Gardaşım, on dakkada bir girip çıhıyom yav. Durmadan para veriyom...
Celali sözünü kesip bağırmış:
‒ Zabahtan aaşama gadar oşşuruuzu diiniyom, pisliinizi temizliyom! Beanmiyorsan gel şen bekle de ben şaa veriyim o 25 guruşu!
Bektaş amca pek aldırmamış. Yürüyüp giderken, tatlı-sert cevap vermiş:
‒ De heeerif, bu da babayın canı uçun olsun yav; heç mi hayır gerekmez saa?
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Mustafa Gülteki̇n - Hocam elinize sağlık, bir çarpıda okuyoruz, okudukçada unuttuğumuz Elbistan aklımıza düşüyor. Canı gönülden teşekkür ediyorum.
Hürmetlerimle
Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.