Dikkat ederseniz makalemin başlığında; “ideolojiler” kavramını öne, “insanlar” kavramını da sona aldım. Bunu bilinçli yaptım. Çünkü zaman içerisinde ideolojilerin insanları nasıl esir aldığını, kendisine nasıl mahkûm ettiğini gördüm. Hele de bu ideolojiler “-izm”e dönüştüğünde ya da dönüştürüldüğünde; “zihinsel köleciliğin” nasıl ortaya çıktığına şahit oldum. İşte o zaman “-izm”ler (ideolojiler), Cemil Meriç’in ifadesiyle; “idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri” olmaktan kurtulamadılar.
Aslında “insanlar” kavramını öne almalıydım. Çünkü işin tabiatı gereği fail olan, özne olan, aktif olan, müessir olan, etkin olan insandır ya da insan olmalıydı. Doğrusu da budur. Aklî, mantıkî, ilmî tarafı da böyledir. Ama pratikte böyle olmadı!.. İdeolojiler; insanların yerine geçti ve onların rollerini üstlendi, insanlar da; ideolojilerin yerlerine geçti ve onların rollerini üstlendi. Yani, ideolojiler fail, özne, aktif, müessir ve etkin; insanlar ise ideolojiler karşısında nesne, pasif, müesser ve edilgen oldular. Bu böyle olmamalıydı, ama oldu. Çünkü böyle bir oluşum, eşyanın tabiatına aykırıydı. Varlığa zulüm, bir şeyin olması gereken yerde olmaması hâlidir. Varlığa adâlet ise, bir şeyin olması gereken yerde olması hâlidir. İşte hatlar karışır, üst geçitle alt geçit, sapla saman birbirine karıştırılırsa eğer; o zaman bir şey (ideolojiler-insanlar) olması gereken yerde olmaz, olmaması gereken yerde olur. Hâlbuki taş yerinde ağırdır…
Hakikatte; ideolojinin “ide”si bir “fikir”dir, bir düşüncedir. İnsanın bir konuda, ya da belirli konularda fikrini, düşüncesini beyan etmesidir. Bu son derece tabiî ve anlaşılır bir durumdur ve dahi insanîdir. Hatta insanların fikir ve düşünce üretmeleri zorunludur. Gelişmenin, kalkınmanın, ileriye gitmenin ve nice nice medeniyetler kurup insanlığa armağan etmenin olmazsa olmaz şartıdır fikir ve düşünce üretmek. Eğer bu başarılamazsa; bir zamanlar Ortaçağ Avrupası’nın düştüğü karanlık duruma düşülür ya da son yüzyıllarda İslâm dünyasının içine düştüğü gibi “fikir fukaralığı” kaçınılmaz olur. Hatta bu fikir ve düşünce üretimi o kadar münbit, o kadar verimli ve o kadar velûd/doğurgan olmalıdır ki; “müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakikat doğar” anlayışına zemin hazırlamalıdır.
Tabiî olmayan şey ise; insanoğlunun bu fikir ve düşüncelerini ideolojiye, yani “-izm”e dönüştürerek bunların esiri ve mahkûmu olmasıdır. İşte böyle olunca da; ister istemez bu noktadan sonra fanatizm başlıyor, holiganizm başlıyor. Ve gittikçe bu durum, dogmatizme ve taassuba dönüşüyor. Artık işin içinden çıkılamaz bir hâl alıyor. Artık biz ideolojileri değil, ideolojiler bizi yönetmeye başlıyor. Zihnimiz donuklaşıyor, aklımız tutuluyor, dimağımız çalışmıyor, idrakimiz mefluç oluyor. Böyle bir kafa yapısından da artık bir şey beklemek zâit hâle geliyor. Çünkü böyle bir kafa yapısı bundan sonra beyaza siyah diyecektir; elmaya da armut diyecektir…
Artık insanoğlu iflah olmaz bir noktadadır. Düzelmesi hiç de kolay değildir. Çünkü o, belki de farkında değildir ama; artık “zihinsel” bir köledir, bir esirdir, bir mahkûmdur. İdeolojilerinin mahkûmudur, duygularının mahkûmudur, en’aniyetinin (benlik duygusu-ego santrizm) mahkûmudur, hevâ ve hevesinin mahkûmudur. Ne yaparsanız yapın boş, ne söylerseniz söyleyin boş, ne kadar aklî ve ilmî delil getirirseniz getirin, yine de fayda etmeyecektir. İsterseniz kılı kırk yarın, isterseniz kırk dereden su getirin, yine sonuç alınamayacaktır. Bu patolojik bir durumdur, psikolojik bir vakıa ve saplantıdır. Psikolojik saplantıları da, hele de bu ideolojik/politik/teolojik orijinli saplantılar olursa; tedavi etmek bir hayli güçleşir. Böyle insanlara lâf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur. İslâmî jargonla söyleyecek olursak eğer; gözleri vardır ama; gerçeği görmezler, kulakları vardır ama; hakikati işitmek istemezler, dilleri vardır ama; doğru sözü bir türlü söylemezler!.. Çünkü nefislerine ağır gelir. İşte bu durumda olanların kalpleri mühürlenmiştir. Kur’an’ın tasviriyle bu tip insanlar; Kitap okunduğu zaman aslanı görünce ürküp kaçan yaban merkepleri gibidir!.. Bu tür insanlara ne yaparsanız yapın, heyhat ki; nafiledir!.. (Bu son yargı İslâmî manada küfür ehli-şirk ehli olanlar içindir)…
Peki; bu durumun, bu tür insanların hiç istisnası olmaz mı? Elbette ki olur. Çünkü bu dünya ontolojik olarak mümkinat/olabilirlik dünyasıdır. Onun için her zaman, her şey olabilir ve her zaman, her şeyin de istisnası olmuştur ve dahi olacaktır. Yakın tarihten örnek vermek gerekirse; Necip Fazıl Kısakürek bir zamanlar içine düştüğü bohem hayattan kurtularak, “kustum ağzımdan öz kafatasımı” diyebilmiştir. Yine aynı şekilde Cat Stevens, Yusuf İslâm’a dönüşebilmiştir. O ünlü ateist, Marksist Fransız filozof Roger Garaudy, gerçekleri görüp Müslüman olabilmiştir. Kur’an’ın ifadesiyle; “ancak kâfirler Allah’tan ümidini keserler”…
İşte bütün mesele; “to be or not to be” (olmak ya da olmamak)’tır, ey çekirge!..
Hamdım, yandım, piştim elhamdülillah diyebilmektir, ey çekirge!..
ALLAH var, gam yoktur diye düşünebilmektir, ey çekirge!..
Şüphesiz, tercih yine de senindir, ey çekirge!..
Çünkü, Lâ ikrâhe fiddîn (Dinde zorlama yoktur), ey çekirge!..
Ama bilesin ki ey çekirge; özgürce yaptığın her tercihin bir de bedeli olacaktır!
Sakın ola ki bunu da unutmayasın, ey çekirge!...
09 Mayıs 2020
İlhan AKAR
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Talebe Eğitimci - Yüreğinize sağlık hocam, tespitiniz her dönemin tedavi edilemez bir hastalığı, insanlık inşaallah covid ile birlikte gerçek kimliğine ve sahibine dönecektir...
Cengiz Akar - Aynen katılıyorum.kalemine , yüreğine ve düşüncene sağlık olsun.
Hürmetle ellerinden öperim. Selamlar
Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.