En çok da çevremizde olup bitenler karşısında tutunduğumuz tavır parçalıyor içimizi.
Sebeplerini biliyoruz, kimlerin yaptığımı biliyoruz, sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Bazen düşündüklerimizi söylemeye korkuyor, bazen de menfaatlerimizi kaybetmemek adına anlamazdan gelmeyi maharet, ya da cesaret, ya da akıllılık saymaya devam ediyoruz.
En onulmaz olanı da yola döşenen taşlar ayağını kesti diye çocuğa kızmış olmamız. Taşları yola döşeyeni savunmak adına. Asırlık ağaçlar katledildi diye yazıyoruz, kesilen ağaca üzülmek, keseni kınamak yerine yazının yazılışını sorguluyoruz.
Otuz yılı aşkın bir süredir filtresi olmayan bacalar birden aklımıza geliyor nutuklar atmaya feryat figan bağırmaya başlıyoruz. Marketlerde satılan onlarca sahte gıdayı eve taşıyıp ardından neden hasta olduğumuzu düşünüyoruz.
Şehri kirleten santral, suyu kirleten şeker fabrikası satılırken arkasını dönenlerin bugün söz söylemeye ne kadar hakları olacağı sorgulanır.
CHP milletvekili sayın Ali ÖZTUNÇ “ şimdiye kadar görülmemiş bir eylem yaparız.” Demiş. Bunu Elbistan’da yapacaksa şimdiden söyleyeyim “OLMAZ”
Elbistan görüş olarak sağ görüşlü. Sağ görüşün hakim olduğu yerlerde sosyal hareketler çok cılız olur. Şayet olabilseydi bu kurumların satışından çok binlerce kişinin sudan zehirlendiğinde olurdu.
Bize hakkımızı savunmanın devlete baş kaldırma olacağını öğrettiler. Gerçi şirketler özel ama yine de kaderimizde zehirlenerek ölmek varsa buna karşı çıkamayız. Bak diyanet bile fakirliğin kader olduğunu şikâyet etmenin de caiz olmadığını söylemedi mi?
Aslında sadece kirli hava değil geleceğimizle oynayan. Öyle bir kıskacın içindeyiz ki ateş ormanında yürüyoruz. Bu kirli havadan sağ çıksak bile gelecek nesiller bizi temsil etmekten çok uzak olacaklar.
Eğitim sistemindeki çöküntü okuma yazma bilen ama sorgulamayan tamamen ezberci, tamamen günü birlik düşünen, günü birlik yaşayan yarınlar için zerre kadar kaygısı olmayan bir nesil yetiştiriliyor.
Televizyonlarda, sinemalarda sanattan uzak, tamamen maddi düşünceye yönelik diziler Türk aile yapısını sarsarken yine televizyonlardaki sözde güncel programlar ne Türk kültürü ne de islam ahlakı bırakmıyor.
“Kadın ciyak ciyak bağırıyor. Sen adam olsaydın da baksaydın üç çocuğuna.” Adam (sözün gelişi adam)aynı ses tonuyla karşılık veriyor “o çocukları kimden yaptınsa o baksın. Sonra DNA testi yapılıyor ve üç çocuk üç ayrı babadan. “Ahlaksızlığın adeta bir hak gibi gösterildiği diziler, programlar ve hatta yarışmalar toplumun beynini zehirlerken sessiz kalmayı suya sabuna dokunmama olarak savunuyoruz. Suya sabuna dokunulmadığında oluşacak pislik geleceğimiz önünde bir engel olarak dağ gibi büyüyor.
Bu hemen her gün tekrarlanıyor. Şahıslar değişiyor ama konu değişmiyor. Telefon bağlantıları, görgü şahitleri ve uzayıp giden suçlamalar. Netice onlarca izleyici, o izleyicilerin beynine işlenen reklamlar, namussuzluğun normal görüleceği af dilemeler ve bağışlamalar.
Sigarayı, bir bardak içkiyi damalayan sansür sistemi bu kültür erozyonunu görmezden geliyorsa baca gazıyla zehirlenmek tatlı bir ölüm olsa gerek.
Yapmak, en güzeli, en yararlısını yapmak elbette gurur verici. Her yenilik bizi geliştirir, ufkumuzu açar ve yarınlara güvenle bakmamızı sağlar. Yenilik getirenleri saygıyla anar onlara dua ederiz. Ancak; yapılanların korunması, eksiklerin gösterilmesi hususunda da kendimizi sorumlu sayarız.
Bisiklet yolları şehre ayrı bir hava kattı. Olayın maddi yönü duyduğum kadarıyla belediyeden çıkmadığı gibi hibe sayesinde azcık da kâr edilmiş. Kabul etmeyenler, gereksiz bulanlar olsa da yapılanın kötüsü olmaz düşüncesiyle kabullendik. Her iş yerinin servis için kullandığı üç/ beş aracı var ve bunlar o bisiklet yolunu işgal ediyor. Öncesinde de oralarda trafik açmazı vardı şimdi de…
Kaldırımlar bir hızla boşaltıldı, aynı hızla yine dolmaya mı başladı acaba?
Ulu caminin önü meydan olarak güzel trafik olarak karmaşa olmadı mı sizce?
Oto park olarak düzenlenen arsalar amaç olarak iyi ama arabaların buralara park etmesi sağlanamamış gibi. Aynı karmaşa aynı caddelerde devam ediyor . Alışma ve alıştırma zamanının geçmesini bekleyeceğiz.
Kaynarca bizce muhteşem oldu, daha da olacak. Ancak KASKİ’nin pompa binasını çevreleyen o ruhsuz, o kaba taş duvarlar bu muhteşem manzarayı kapatsın diye mi yapıldı?
Kaynarca gölü içerisinde üç beş ada bırakıldı. Orada bulunan yaban kuşların yuvalamaları adına çok güzel bir düşünce. Ancak o adacıkların aydınlatılması doğru mu? Yuva yapacak olan kuşların rahatsız olacakları aklıma geldi de…
Ha, bu arada bunlardan dolayı birileri yine neden hep alkışlamıyor da bunları yazıyorsun derse ben de şimdiden diyeyim ki, Gücü elinde tutanların şakşakçısı bol olur. Önemli olan eksikleri dile getirecek samimi kalemler…
Biz dokuz köyden kovulmayı çoktan göze almışız.
Var olsun onuncu köy sakinleri.
Vesselam…
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.