EV ÇİMMELERİ

Bizim oralarda Çimilecek kapalı yeri (hamamı) olan evler çok azdı. 1950’ler, 1960’lar, 1970’ler ve tabii daha önceleri... Genellikle aşgana/mutfak olarak kullanılan alanın bir köşesine veya evin kiler, alt kat girişi gibi uygun bir yerine, kara betondan, kenarları süvük gibi yükseltilmiş, pis su gideri olan caada yıkanılırdı.

Caayı veya havuza benzer bir yapıyı evin alt kat girişine yaptırmışsa durumu iyi olanlar, bir kenarına da tulumba vurdururdu. Şehre şebeke suyu geldikten sonra önceleri her evde değilse de çoğunda sadece alt katındaki caalara musluk bağlanmıştı. Üst katta yaşadığı halde suyu buradan alır çıkartırdı. Diğer zamanlarda çocuk bezinden, kap kacaklara, yünden, kilime, kirli bezlerden donun dolduran çocukların kıçına kadar çok şey burada yıkanırdı. Gusül ve namaz abdesti de buralarda alınırdı.

Böyle hamamsız evlerde (keselenilemediğinden) temizlik yeteri kadar olmayınca kışları bir iki ayda, yazları üç dört haftada bir şehir hamamına gidilirdi. Hamam günleri, önce sadece cumartesi günleri kadınlara, diğer günler erkeklere ait iken talep üzerine pazar günü hariç diğer günler öğleye kadar kadınlara, öğleden sonra erkeklere tahsis edilmişti. Esnaflar düşünülerek pazar günleri tamamen erkeklerindi.

O saç, baş ve vücut temizliğinin az olduğu, birçok evin sığır beslediği ve sokakların toz toprak olduğu dönemlerde doğal olarak bit, tahtakurusu ve karınlarda parazitler (solucan, tenya ve kıl kurdu) eksik olmazdı. Okullarda sık sık bit ve temizlik yoklaması yapılırdı. Güneşli bir günde evinin balkonunda, esik damında, hayatta/avluda, bol güneş alan bir odasında, oturmuş iki hanımın birbirinin veya bir annenin kızlarının saçındaki bitleri (daha doğrusu sirkeleri/ bit olacak yumurtalarını, iki elinin başparmakları arasına kıstırıp çıtır çıtır kırarak) ayıkladığını görmek mümkündü.

Temizliğin az olmasının öncelikli sebeplerinden biri elbette suyun ve titizliğin olmamasıydı. Evlerin çok azında tulumba, kırklı yıllardan sonra aralıklı olarak şehre yapılmış mahalle ve cami çeşmeleri vardı. Bin sekizyüzlü yılların ortalarından itibaren çarşının şurasında burasında iki ganeli ve üç ganeli iki büyük çeşme varsa da onlardan ancak yakınlarında olan aileler yararlanabilirdi.

Ev çimmesi için bir gün önceden hazırlık yapılırdı. Mahalle çeşmesinden, eğer yakında varsa cami şadırvanından hatta Ceyhan’dan su taşınır, güneçe/güneşli bir yere konan don kazanına doldurulurdu. Bu suyu güneş ısıtırdı. Gün boyu güneşte durursa çimmek için gereken ısıya kavuşurdu. O sıralarda “Güneşte ısıtılan su ile çimmek haramdır” diye bir söylenti dolaşıp dururdu; ama çokları biraz da zorunlu olarak umursamazdı. Bir taraftan da hayatta/avluda bir kenarda sürekli duran üçtaşlı ocak kayılır/içine konulan odunlar ve kırıklar yakılmak üzere hazır hale getirilir, üzerine konan don kazanı da su ile doldurulup altı ateşlenir/kayılır. Kışları su ısıtma işleri sadece ev içindeki ocağın ve göçmen sobası üzerine konan güğüm ve kazan denilen büyük tencerelerle halledilirdi. Kaynayan su, çimileceği zaman yedekte duran soğuk su ile ılıştırılırdı. Bunun için kazanlar ve kaplar dolduktan sonra kovalar yeniden doldurularak getirilir ve bir kenara konurdu...

Evin genç kadınları ve kızları, yoksa erkek çocukları su taşımaktan yorgun düşerlerdi; zira aynı zamanda hem don/çamaşır yunacak, hem de çimilecek; o arada evin, örtmenin, hayatın temizliği de ihmal edilmeyecekti. Durumu iyi olanlar suyu sakalara taşıtırdı. Günümüz insanına ters gelecek bir şey söyleyeyim; o yıllarda önce herkese temiz çamaşır verilir, kirlileri toplanıp ev çimmesinden önce onlar yıkanır, güneşe gerilmiş iplere serilirdi. Çamaşır ve temizlik bittikten sonra sıra çimmelere gelirdi...

İş görmekten buğum buğum terledikleri için en son anneler çimerdi. Ev çimmesi sırasında babanın da diğerleri gibi çimdiğini gören az insan vardır; zira o, gecenin bir vaktinde evin alt katındaki caada yoksa çocuklar ve herkes uyuduktan sonra o işi halledecektir. Suyu getirme, götürme ve ılıştırma işlerini çok bilemediğinden(!) hanımı da elbette yardım edecektir...

Yaz da olsa güneşli günlerde bir büyük leğenin veya hem çamaşır yıkamada, hem hamur yoğurmada kullanılan bir ağaç gövdesinden oyulmuş tek parça teknenin içine, onlar yoksa bir iskemleye hatta üzerine bez konulmuş taşın üzerine oturtulan çocuklar anneleri tarafından sabunlanır ve liflenirdi. Çimdirilirken dingil dingil oynayanlar, suyun sıcaklığından şikâyet edip sağa sola eğilip bükülenler, başlarına, annelerinin hamam tası ile hatta elindeki kalıp sabun ile takır tukur vurduğunu (benim gibi) hatırlayanlar muhakkak çoktur...

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Arif Bilgin - Mesaj Gönder

# olan, HEM, son, cami

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Elbistan Kaynarca Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Elbistan Kaynarca hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Elbistan Kaynarca editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Elbistan Kaynarca değil haberi geçen ajanstır.